Müzik ve sinema sektörünü büyük maddi kayıplara uğratarak üretimin düşmesine neden olan, "internetten müzik ve film dosyası indirilmesine" sıkı takip ve cezai yaptırım getirilecek.
Kültür ve Turizm Bakanlığının 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yapacağı değişiklikle, internetten "fikir hırsızlığına" karşı uyarı, idari para ve hapis cezasına kadar uzanan yaptırım hedefleniyor.
Yukarıda okuduğunuz haber bugün itibariyle haber sitelerine yansıdı. Bu habere göre internetten film ve müzik indirenlere cezai yaptırım uygulanması ve böylece vatandaşların caydırılması amaçlanıyor.
Bu konu aslında uzun bir süredir konuşuluyor. Özellikle eser sahipleri sık sık korsandan ve internetten film ve müzik indirilmesinden yakınıyor. Gelin bu konuya sakin kafayla ve gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşmaya çalışalım.
İnsan - Sanat İlişkisi
Bu konuyu ele alırken işe insan ile sanat arasındaki organik bağı tanımlayarak başlamanın daha doğru olduğu kanısındayım. Sanatın temelinde duyguların ve düşüncelerin çeşitli yollarla ve yaratıcı bir biçimde ifade edilmesi anlayışı yatar. Yani sanat eseri mutlaka bir şey anlatmalı ve bunu da yaratıcı ve göze, kulağa hoş gelecek biçimde yansıtmalıdır.
O halde sanatın oluşmasını sağlayan yegane varlık kimdir? İnsan. Çünkü bir sanat eserini ortaya çıkaracak yaratıcılık ve bilince sahip tek varlık insandır. Bunun dışında verilen çeşitli eğitimlerle, hayvanların da sanat adına çeşitli ürünler ortaya koyması sağlanabilir (örn. fok balıklarının aldıkları eğitimle dans etmesi ya da bir müzik aletini çalması). Ancak hiç kuşkusuz hayvanlara verilen eğitimin de içinde mutlaka insan faktörü bulunmaktadır. Kısacası sanat sadece insanın olduğu yerlerde ortaya çıkar (Burada aklınıza ''doğal güzellikler başlı başına bir sanat eseridir ve bu güzellikleri insan yaratmamıştır'' gibi bir yargı gelebilir. Evet belki bir doğal güzelliğin oluşması, çeşitli doğa olaylarının bir sonucudur ama insanın varlığı olmasaydı o doğa harikasının '' güzel bir sanat eseri, doğa harikası '' olarak nitelendirilmesi mümkün olmayacaktı. Bir de bu açıdan bakalım. Yani her koşulda sanatın olduğu yerde insanın da olması gerekir).
Demek ki insanla sanat her zaman iç içe. Peki sanat eserinin amacına ulaşması için '' oluşması '' tek başına yeterli midir? Tabi ki değil. Çünkü az önce söylediğim gibi bir sanat eseri yaratıcı bir biçimde duygu ve düşünceleri ifade eder. Yani bir şeyler anlatır. Şimdi bir sanat eseri anlattığı şeyleri kime anlatabilir sizce. Tabi ki insanlara. Yani o sanat eserinin amacına ulaşabilmesi demek, insanlara bir şeyler anlatabilmesi demektir (Burada sanat sanat için midir yoksa toplum için midir tartışmalarına girmek istemiyorum. Benim için sanat her zaman '' insan '' için olmuştur).
İnsanın Sanata Duyduğu İhtiyaç
İnsan, sanata ihtiyaç duyan bir varlıktır. Çünkü insanın nasıl yemek, içmek, cinsellik gibi ihtiyaçları varsa aynı şekilde estetik ihtiyaçları da vardır. İnsan estetik ihtiyaçlarını iki şekilde giderebilir. Bunlardan ilki insanın kendine bakması ve aynada kendisini güzel görmesidir. İnsanın kendisini güzel görmek için yaptığı şeyler aslında insanın estetik ihtiyaçlarını gidermesine yöneliktir. İkinci olarak ise insan sanat eserleri aracılığıyla estetik ihtiyaçlarını giderebilir. İnsanın müzik dinlemesi, film izlemesi, bir tabloyu incelemesi ya da kitap okuması (edebiyat, felsefe gibi konular da sanatla iç içedir) estetik ihtiyacı gidermeye yönelik eylemlerdir. Kişi bunları yaparak kendini mutlu hisseder. Kulağa hoş gelen bir melodi, insanı duygulandıran bir film ne olursa olsun bunlar insanın her zaman yanında olması gereken unsurlardır. İnsan sanatın çeşitli dallarına, edebiyata, felsefeye vb. konulara - insan olmanın bir gereği olarak - muhtaçtır( Tabi ki bu konuların dereceleri insandan insana farklılık gösterir. Kiminde edebiyat, kiminde sanat ön plana çıkabilir. Bazısı sanat dallarından müziği kendine yakın bulur, bazısı sinemayı bu zevk meselesidir).
Sanat - Para İlişkisi
Gelelim bugünkü konumuza. Yukarıda anlatmaya çalıştığım şey insanı, sanattan bağımsız düşünemeyeceğimizdir. O yüzden sanat eseri üretmek de üretilen sanat eserlerine ulaşmak da insanın en doğal hakkıdır. Peki sorun nereden çıkıyor?
Sorunun kaynağı tabi ki para. Yani sanatçılığın bir meslek olması. Sanatçılığın meslek olması demek sanatçının ürettiği eserden para kazanması demek. Ürettiği eserden para kazanmanın yolu da eseri çoğaltıp, belirli bir fiyatla satışa çıkarmaktır. Özellikle müzik sektöründe konserler de bir gelir kapısıdır ancak örneğin bir yazarın kitabını satmaktan başka bir gelir kaynağı olabilir mi? Sadece yazarlık yapıyorsa bu mümkün değildir. İşte sorun da burada çıkıyor. Sanat eserine ulaşmak herkesin hakkı ancak eserin de sanatçısına para kazandırması için belli bir fiyattan satılması gerekiyor. O zaman da bu eseri alamayan birey sanattan yoksun kalmış oluyor.
Bu sorunu daha yakından anlamak için basit bir örnek verelim. Bir kişi düşünün. Bu kişi sanata yoğun bir ilgi duyuyor. Her ay çıkan yeni albümleri, DVD'leri, kitapları alıyor. Sinemaya gidip vizyondaki filmleri izliyor. Resim sergilerini, opera ve bale gösterilerini, konserleri hiç kaçırmıyor. Sizce bu sanat aşığı kişi ayda sanat için ne kadar para öder? Ayda 5 albüm, 5 DVD, 5 kitap alsa (sayıyı düşük tuttum muhtemelen bu sayı daha fazla olmalı), 3 kere sinemaya, 1 kere operaya, 1 kere baleye, 2 kere konsere, 2 kere de tiyatroya gitse (bunların sayısı da artırılabilir) sizce ayda ne kadar para öder? Kaba bir hesap yaparsak en az 500 TL öder. Dikkat ederseniz bu tek kişi için yapılmış bir hesap. Tabi ki '' Ülkemizde herkes operaya, baleye gitmek istiyor da pahalılıktan gidemiyor, yoksa acayip kültürlü, sanat aşığı bir toplumuz '' demek için bu örneği vermedim. Sadece sanatın parasal anlamdaki değerini göstermeye çalıştım.
O zaman sanatı, parası olanın eline alıp oynayacağı bir oyuncak haline mi getireceğiz. Yoksa insanlarımıza sanatı ucuz yollardan sunmanın çözümlerini mi arayacağız ? Sormamız gereken soru bu.
Ülkemiz zaten sanatta geri kalmış durumda. Bugün hala ulusal bir gazete klasik müziğin kilise müziği olduğuna yönelik yayın yapabiliyorsa ve insanları bu konuda kışkırtmaya çalışıyorsa ortada ciddi bir sanat cehaleti var demektir. Şimdi sanat cehaleti olan bir toplumda internetten mp3 ya da film indirmek mi daha büyük sorun yoksa bu sanat cehaletini topluma aşılamaya çalışan gruplar mı? Sorarım size.
Yasak Çözüm Değildir
Görülüyor ki yasaklar çözüm değildir. Tabi ki bende isterim keşke hiç korsan olmasın. Ama bunun yolu insanlara sanatı yüksek bedellerle dayatmak ve buna uymayanları da cezalandırmak olmamalıdır. Çözüm kesinlikle sanat eserlerinin fiyatının düşürülmesidir. Tabi fiyatı düşürürken kalite daha da yükselmelidir. Bunun da tek yolu devletin sanatı ve sanatçıyı korumak için girişimlerde bulunmasıdır. Devlet, sanatçısını korur, sanatçısının maddi sıkıntıya düşmesini engellerse o zaman hem sanatçı daha güzel eserler sunar hem de sanat eserlerinin fiyatı düşer. Böylece toplum da sanatla daha yakın bir ilişki kurmuş olur. Buna bağlı olarak da ''sanat cehaleti'' toplumun yakasını bırakır.
Kısacası sanat, insanla var olmuştur ve ancak insanla varlığını sürdürebilir. İnsan da ancak sanatla birlikte kendini mutlu ve huzurlu hissedebilir. O açıdan emek hırsızlığı, fikir hırsızlığı gibi kavramların arkasına saklanıp mağdur edebiyatı yaparak, sanatı insanlardan uzaklaştırmaya çalışmak nafile bir çabadan başka bir şey değildir.