Bora Uzer

Son günlerde sürekli bu adamı dinler oldum. Gerçekten nefis şarkılarıyla müzik piyasasına harika bir giriş yaptı Bora Uzer. Aslına bakarsanız Kangroove grubuyla ve müzik çalışmalarıyla uzun yıllardır müziğin içinde o. Ancak ben dahil birçok kişi onu Bora Uzer imzasıyla çıkardığı ilk albümüyle tanıdı. Bora Uzer kendi albümünün yanı sıra Kenan Doğulu'nun yeni albümünde benim çok sevdiğim şarkılara da imzasını atarak farkını kanıtladı. Özellikle canlı performansıyla da Bora Uzer'in bundan sonra adından sıkça söz ettireceğini düşünüyorum. Efes Pilsen One Love Festival'da gösterdiği performans bence gerçekten çok sağlam ve kaliteliydi. Bora Uzer'i bu sene Rock'n Coke'ta da izleyeceğiz. 


Bora Uzer hiç kuşkusuz soul ve R & B karışımı tarzıyla Türk müzik sektörüne farklı bir soluk getirdi. Amerika'nın içinden çıkan melodileriyle Türkiye'de farklı işler yapan Bora Uzer'in yurtdışında da başarılı işler yapacağına yürekten inanıyorum. Kim bilir belki de şu anda B1 albümüyle raflarda arz-ı endam eden Bora Uzer, ilerde Grammy'i alarak başarısını doruğa çıkarır. Neden olmasın?

...Ve Bir Efsane Daha Aramızdan Ayrıldı : Rest In Peace Michael Jackson

Pop müziğin kralı Michael Jackson 50 yaşında hayata gözlerini yumdu. Yapılan açıklamada Jackson'ın kalp krizi geçirdiği ve tüm çabalara rağmen kurtarılamadığı belirtildi. Böylece müzik dünyasının bir efsane ismi daha aramızdan ayrılmış oldu.


Dün '' Bir Efsanenin Ardından : Avrupa Yakası '' başlıklı yazımı yazdığımda hiç aklıma gelmemişti bir gün sonra çok daha büyük bir efsanenin ardından bu satırları yazacağım. Bir kez daha hayatın böyle acı sürprizlerle bizi karşı karşıya bırakabileceğini anladım. Eminim bir çok kişi için de Michael Jackson'ın bu ani ölümü çok şaşırtıcı olmuştur. 


Açıkçası bu olayla ilgili olarak öncelikle dün geceye bir dönüş yapmak istiyorum. Dün gece televizyonun karşısında sakin sakin oturup Saba Tümer'in sürekli takip ettiğim programını izlerken Saba Tümer ve Tan arasında kısa bir Michael Jackson muhabbeti döndü. Kısa bir süre sonra da Saba Tümer mail kutusuna düşen bir mesajla CNN'in haberine göre Michael Jackson'ın hastaneye kaldırıldığını duyurdu. İşte bu haberi duymamla birlikte sevgili dostlar, bir anda Michael Jackson'ın ölmüş olabileceğine dair içime garip bir his oturdu. Hiç kuşkusuz bu haberin detaylarını öğrenmek için çeşitli kanalları zaplamaya başladım. Nitekim kısa bir süre içinde de acı gerçek tüm haber kanallarına yayıldı. Açıkçası ilk andaki kaygılanmamın doğru çıkmış olması tabi ki beni büyük bir üzüntüye uğrattı. Bununla beraber kendimi gerçekten garip hissettim. Evet hiçbir zaman Michael Jackson  çok dinlediğim, vazgeçemediğim bir sanatçı olmadı. Belki bunda 2000'li yıllarla birlikte Michael Jackson'ın müzik adına ürettiklerinin azalmasının da etkisi var. Ancak bütün bunlara rağmen ben de çocukken ekranda Michael Jackson'ı görüp onun danslarını taklit ederdim. O benim için de hiç kuşkusuz çok büyük bir yıldızdı. Bu açıdan böyle büyük bir efsanenin ölümüne tanık olmak, bunu canlı canlı yaşamak gerçekten farklı bir duygu oldu.


Bana göre Michael Jackson; Freddie Mercury, Elvis Presley, Jimi Hendrix ve John Lennon ile birlikte gelmiş geçmiş en büyük beş müzik efsanesinden biridir. Şunu çok iyi biliyorum ki ben bu yazıyı yazarken dünyanın farklı bölgelerinde milyonlarca kişi onun için ağlıyor. Sadece bu örnek bile Michael Jackson'ın ne kadar büyük bir efsane olduğunu kanıtlamaya yeter. Rest in peace Michael...

Bir Efsanenin Ardından : Avrupa Yakası

Avrupa Yakası dün ( 24 Haziran 2009, Çarşamba ) yayınlanan bölümüyle ekrana veda etti. 6 sezondur Türk televizyonlarının tartışmasız en komik dizisine imza atan Gülse Birsel ve ekibini bu çalışmalarından ötürü kutluyorum.


Evet dün televizyonun karşısına 6 yıldır beni en çok güldüren, en keyifle izlediğim diziye veda etmek için geçtim. Daha önceleri de dizinin veda edeceğine yönelik söylentiler çıkmışsa da Avrupa Yakası ekranlardaki serüvenini sürdümüştü. Ancak bu sefer kesin olarak dizinin  son bulacağı kesinleştiğinden içimde hiç kuşkusuz büyük bir buruklukla ama aynı zamanda yüzümde kocaman bir gülümsemeyle ( zaman zaman kahkahalarla ) final bölümünü izledim. 


Şunu söyleyebilirim ki beni fazlasıyla tatmin eden bir final oldu. Özellikle Burhan'ın düğünü terketmesiyle dizinin ucu açık bir sonla tamamlanması eminim benim gibi birçok Avrupa Yakası fanatiğini dizinin devam etmesi konusunda umutlandırmıştır. Ancak bence bu saatten sonra Gülse Birsel bu kadar başarılı bir işi daha fazla sulandırmak ve ticari kaygılar taşıyan bir havaya sokmak istemeyecektir. Bu açıdan Avrupa Yakası'nın hayatımızın bundan sonraki döneminde      '' gerçek komedi '' yönüyle hatırlayacağımız bir dizi olarak hafızalarımızda yer ettiğini şimdiden söyleyebilirim.


Avrupa Yakası 6 sezondur gelen ve giden oyucularla, yaratılan karakterlerle çok konuşuldu. Zaman zaman bu dizi bir magazin malzemesi haline  getirilmeye de çalışıldı. Ancak bence Avrupa Yakası bu tuzaklara düşmekten tamamen kendi kimliğiyle kurtuldu. Güçlü kimliği, dizinin böyle ufak rüzgarlarla yıkılmasını engelledi.


Peki Avrupa Yakası'nın bahsettiğim bu '' güçlü kimliğinde '' neler var? Bu sorunun cevabı bana göre iki önemli unsuru barındırıyor. Bir tanesi hiç kuşkusuz '' kaliteli komedi ''. Ancak bence asıl önemli olanı ikincisi yani bu dizinin '' sosyolojik analiz '' yönü. Evet Avrupa Yakası, İstanbul ve Nişantaşı fonunda kültürel farklılıkları ve bu toplumun kendine has yönlerini çok güzel ifade etti. Bununla da kalmayıp kültürlerin nasıl harmanlanabileceğini ve bu harmanlamanın insanların ne kadar hoşuna gidebileceğini mizah sosuyla izleyiciye sundu. Böylece açıkça Türk toplumunun        '' sosyolojik analizini '' gerçekleştirdi. Bu noktada diziden çok örnek vermek mümkün. Bunlara hiç girmeyeceğim. Ancak ortada bir gerçek var o da Avrupa Yakası'nın Türk toplumunu, ajitasyona başvurmadan, özgürce, mizahi bir dille ve gerçekçi biçimde anlatarak Türk televizyonlarında varolduğudur. Bu açıdan Avrupa Yakası gerçekten başarısını kanıtlamıştır ve Türk televizyonlarının onurunu kurtarmak adına çok büyük bir iş başarmıştır.


Son olarak bu işin altında imzası olan Gürse Birsel övgüyü sonuna kadar haketmektedir ve  Avrupa Yakası bir efsanedir. Teşekkürler Gülse Birsel, teşekkürler Avrupa Yakası ekibi, teşekkürler Gazanfer Özcan... Avrupa Yakası'nda görüşmek üzere...

Düşünmek mi? O da ne?

Dikkat ederseniz sayfanın en üstünde ''yaşasın düşünmek'' yazıyor. Şimdi soracaksınız neden blogun başlığı budur diye. Efendim hemen açıklayayım. İnsanlara bakıyorum da kendilerini diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerini hep göz ardı ediyorlar. Nedir bu özellik? Düşünmek mi? Belki de. Belki de diyorum çünkü hayvanlar da pekala düşünüyor olabilirler değil mi? Buradaki temel fark düşündüğümüzü dile getirebiliyor olmamız. Yani bir bitki ya da hayvan bizim gibi herhangi bir konu hakkında fikir sahibi olsa bile bunu dile getiremezken bizim böyle bir sıkıntımızın olmaması. E o zaman düşünmenin kıymetini bilmemiz gerekmez mi sevgili dostlar! Bununla da kalmayıp düşündüklerimizi dile getirip uygulamaya geçsek, insan olduğumuzu hatırlayıp üretsek de üretsek fena mı olur! Neyse işte bu düşüncelerimden dolayı ve biraz da Descartes'a gönderme yapayım diye  ''yaşasın düşünmek'' koydum blogun başlığını. Size de tavsiyem şudur ''düşünmekten korkmayın''. Yaşasın düşünmek!!