İlkokuldan hatırlarsınız belki tarih şeridini. Sınıfın duvarına asılıdır hani. İlkçağ, Ortaçağ, Yeniçağ, Yakınçağ diye gider. Üzerinde bir çağ kapatıp, yeni bir çağ açan olaylar resmedilmiştir. İşte bütün o tarih şeritlerinde hep Ortaçağ’ın İstanbul’un Fethi ile kapandığı ve Yeniçağın açıldığı görülür. Peki, durum gerçekten böyle mi? Ortaçağ gerçekten kapandı mı yoksa Ortaçağ’ın tam ortasında yaşıyoruz da haberimiz mi yok?
Ortaçağ, bildiğiniz gibi skolâstik felsefeyle (okul felsefesi) yani kilisenin düşünce sistemiyle anılır hep. Öyle bir sistemdir ki bu sorgulamayı reddeder. Her şeye körü körüne inanmaktır bu felsefenin hayat kaynağı. Kilisenin doğruları, herkesin doğruları olmalıdır. İşte Ortaçağ, bugünün bu kabul edilemez zihniyetinin hüküm sürdüğü dönemdir. Bilimsel yöntemin geri plana itildiği, düşüncenin küçücük bir kavanoza hapsedildiği dönemdir.
Bugün kime sorsak herkes Ortaçağ’ın kapandığını söyler herhalde. Çünkü görünürde Ortaçağ’a ait pek bir şeye rastlamıyoruz. Şimdi kilit noktaya gelelim. Çevremizde Ortaçağ’ın izlerine rastlamıyor olmamız, Ortaçağ’ın izlerinin silindiği anlamına mı gelir?
Demek istediğimi yeteri kadar belli ettiğim kanısındayım. Evet, bugün 2009 yılının dünyasında Ortaçağ kesinlikle yaşanmaktadır ve izleri asla silinmemiştir.
Beni bu düşünceye sevk eden dünyanın genel durumu aslında. Öyle olaylar yaşanıyor ki dünyanın farklı bölgelerinde, inanmakta zorluk çekiyorum. İşte son olay: Malezya’da içki içen bir kadın, kırbaç cezasına çarptırıldı. Kadın cezasına razı olduğunu açıkladı. Bunu sadece güncel bir örnek olduğu için verdim. Aslında buna benzer olayları hep duyuyoruz. Daha önce de evlilik dışı ilişkiye giren bir kadın recm (taşlanarak öldürülme) cezasına çarptırılmıştı. Bu olaylar ne kadar insanlık dışı değil mi? Şimdi sorarım size dünyada hala bir yerlerde Ortaçağ’ın yaşandığını sadece bu iki örnek bile kanıtlamaz mı?
Burada çok temel bir sorun var aslında. Bu zihniyeti nasıl algıladığımız ve bu zihniyete karşı neler hissettiğimiz. Şimdi gelin iğneyi kendimize batıralım.
Ne yazık ki bizler bu akıl almaz, çağdışı haberleri televizyonda gördüğümüzde çoğu zaman anlık bir şaşkınlıkla karşılayıp sonra unutuyoruz. Çünkü biliyoruz ki o olayın yaşandığı yer bizim dünyamız değil. Çünkü biliyoruz ki ‘‘dünyada 7 milyar insan var’’ sözü bir insanlık algısı yaratmaktan çok uzak. Hepimiz yalnızca kendi hayatımıza odaklanıyoruz. Çünkü orada böyle olaylar yok. Kendi hayatımızda bizi taşlayacak kimseler yok. İçki içtik diye kırbaçlayacak kimseler de. Tabi ki bizlerin hayatında da sorunlar var, korkular var, üzüntüler var. Ama bütün bunlar bugün 7 milyar insandan bazılarının karşılaştığı insanlık dışı eylemlerin yanında, incir çekirdeğini bile doldurmuyor.
Sadece bu iki örnek değil insanlığın yüzünün kızarmasına yol açacak olaylar. Kadın sünnetine ne demeli mesela ya da Swaziland’da devlet başkanının binlerce bakire arasından dilediğini seçip, eş olarak alma özgürlüğüne… Ya da bırakalım bütün bu saçma sapan, uç örnekleri. Açlığa ne demeli. Bugün dünyada Birleşmiş Milletler’e göre tam 1 milyar insan aç. Bu insanların büyük çoğunluğu başta AIDS olmak üzere bir ton hastalıkla da boğuşmak zorunda. Sadece 1 milyar insanın açlığı bile Ortaçağ’ın kapanmadığı gerçeğini gözler önüne sermeye yetiyor hiç kuşkusuz.
Biliyorum içinizi çok kararttım. Sadece kötü örneklerden bahsettim. Kendimizi de acımasızca eleştirdim, sanki suçlu bizlermişiz gibi. Anlatmak istediğim şudur. Dünya bunların hiçbirini hak etmiyor. Bugün bilim ve teknoloji insanlığın gurur duyacağı bir noktada. Ama o çok güçlü olan birileri hala bir yerlerde, Ortaçağ’ın hüküm sürmesine göz yumuyor. Ve bunu yaparken de ne yazık ki seni, beni, bizi kullanıyor. Bizi hipnotize ediyor. Televizyonu, interneti ayaklarımızın altına seriyor. Bize dizilerde, eğlence programlarında hep gösterişi, eğlenceyi, zenginliği gösteriyor. Bizi izlemekten büyük keyif aldığımız bir hayal dünyasına sürüklüyor. Ve gerçek şu ki bizi, hayatın sıkıcı ortamından çekip alıyor, mutlu ediyor. Ama bunu yaparken de bize bir şeyleri unutturuyor. Gözlerimizi, önümüzde yaşanan Ortaçağ’ı görmeyelim diye kör ediyor. Bizi tüketmeye, itaat etmeye ve ölmeye zorluyor. Bizim insanlık olmamızı, birleşmemizi engelliyor. Kısacası bize insan olduğumuzu unutturuyor Bunu yaparken de sadece ve sadece kendi çıkarını düşünüyor.
Lütfen şunu unutmayın. Ortaçağ birileri için hâlâ kapanmadı. İnsan beyninin gücü Ortaçağ’ı kapatmaya yetti ama kendi hırslarını yenmeye yetmedi. Eğlenmek insan için, gülmek insan için, mutlu olmak insan için, insanca yaşamak insan için. Ama unutmak hiçbir zaman insan için değil. Unutmayın. Ortaçağ kapanmadı. Ortaçağ'ı kapatacak biri varsa o sensin, o benim, o biziz.
Not: Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz duvarda consume, obey, die yazmaktadır.Yani tüket, itaat et ve öl